11 Nisan 2015 Cumartesi

Festivalde İlk Hafta

Uzun süreli olarak takip ettiğim tek festival olan -böyle deyince de takip ettiğim festival sayısı fazla oldu ama bir elin parmaklarını geçmez- İstanbul Film Festivali geldi çattı. Hatta ilk haftasını tamamladı bile. Bu festivalin tutkunları, biletler çıkar çıkmaz festival gişelerine akın etti ve bitmek tükenmek bilmeyen kuyruklar oluşturdu. Tabi bir sinemasever olarak, bu kuyrukların daha da uzamasını temenni ediyorum. Sinema aşkına, festival aşkına, bekleriz sıramızı. Programlar yapıldı, biletler alındı, sıra seçilen filmleri izlemeye geldi. Eminim, hepinizin festival programları birbirinden güzeldir. Naçizane benim de küçük ama güzel bir programım var. Bu programım kapsamında ilk hafta gittiğim iki film oldu. İlki, Robin Williams'ın anısına olan Can Dostum (Good Will Hunting), ikincisi ise İsrail Usulü Boşanma (Gett : The Trial Of Viviane Amsalem). İlkini zaten çoğunuz izlemişsinizdir. Gerçi ben filmi ilk defa izledim, o yüzden sinemada izleme fırsatını kaçırmak istemedim. Filmi seçmemde, filmi daha önceden izlememiş olmamın yanısıra Robin Williams'ın bu geçen sene aramızdan ayrılmasının da büyük rolü var. İkinci ve asıl anlatmak istediğim filme geliyorum. Zira bugün izlemiş olduğum filmin hala etkisindeyim.

İzlemeyenler için spoiler vermeden kısaca bahsedeyim. İsminden de anlaşılacağı üzere filmde bir boşanma davasını izliyoruz. Ancak bildiğiniz boşanma davalarından değil. İsrail usulü. Öncelikle,  İsrail denilince sizin aklınıza nasıl bir ülke geliyor bilmiyorum ama ben kesinlikle burada gösterilenden daha modern bir ülke hayal etmiştim. Burada gösterilen İsrail, gerek mahkeme salonunun ilkelliği gerekse yargı sisteminin ataerkilliği açısından çok geri kalmış gözüküyor. Bu noktada dönüp yaşadığım ülkeye bakıyorum, kanunlarımızda durum daha iç açıcı olsa da durum pek farklı değil. O yüzden filmi izlerken kendi yargı sistemimize ve toplumun bazı kesimlerinin - ki bugün 'bazı'dan çıkıp 'çoğu' olma yolunda ilerliyor- düşüncelerine eleştiri getirmek mümkün. 

Film, başlangıcından itibaren izleyicide duygu geçişlerine neden oluyor. Kâh ağlanacak halinize gülüyor, kâh boğazınızda bir şeylerin düğümlendiği hissediyorsunuz. Bu yüzden bir kadın olarak yer yer rahatsız edici gerçekliklerle dolu olduğunu söyleyebilirim. Burada insanı rahatsız eden 21.yüzyılda kadına olan bakış açısının hala yüzyıllar öncesine ait olması ve hiç gelişmemesi. Filmde de kadına ve kadının haklarına karşı erkeklerin ve yine kadının gözünden bir bakış söz konusu. Bu noktada ufak bir spoiler veriyorum kusura bakmazsanız, boşanmak kadının hakkı olarak görülse de kadının karar verebileceği bir şey olmaktan çok uzak. 

Özetle, festivalde son gösterimini -eğer yer bulabilirseniz- 15 Nisan'da Fransız Kültür Merkezi'nde yapacak bu filmi kaçırmayın derim. Kadın ve kadın hakları üzerine, hatta yargı sistemi üzerine gerçekleri yüzünüze pat pat çarpan bir film. İzlemekte fayda var.

Not : Festival izleyicisini her zaman daha nezih bulmuşumdur. (Tabi burada kendimden bahsetmiyorum :) ) Ancak bazen araya birkaç sinema adabından yoksun insanlar da karışabiliyor. Lütfen film başlamadan telefonları kapatalım, en kötü ihtimalle sessize alalım ve lütfen ama lütfen ışıklar kapandıktan sonra telefonları elimize almayalım !! Parlaklığını tamamen kapatsanız bile o karanlıkta göze çarpıyor ve rahatsız edici oluyor. 

Hepinize iyi festivaller dilerim, iyi seyirler !!