İçimdeki histen bahsedeyim önce. Hani bazen bir şey olur etrafınızda sizden başkalarının hissettiği ama sizin bir türlü gerçek olduğuna inanmadığınız. Zamanla 'acaba olur mu ki?' demeye başlarsınız. Olacağına dair şeyler sezersiniz zamanla ama bir yandan da aklınıza ihanet etmek istemezsiniz. Çünkü gerçekçi bir yaklaşımla olmayacağını biliyorsunuzdur. Zaten başta elinizde de bir şey yoktur, o yüzden 'bana öyle geldi' der devam edersiniz hayatınıza. Sonra birden, en olmadık zamanda tekrar aynı düşünceler gelir. Bu sefer, bir adım daha yaklaştığınızı hissedersiniz. Fırsat gibidir, ayağınıza geldi sanırsınız. Ama yine de bir yanınız inanmak istemez. İşte olay burada başlıyor. Bir süre sonra, ikinci şans sanırım bu deyip değerlendirmek istersiniz ve işler karışır. Alışırsınız duruma. Ki işin kötü kısmı bu. Birine, bir şeye alışmak. Kolay kopamayan biriyseniz, alıştığınızdan yokluğunda ciddi zorluk çekersiniz. Ama bir yandan da kuyruğu dik tutmak adına bir şey yapmazsınız. Çünkü zaten üzülen tarafsınız ve daha da üzülmek istemezsiniz.
Üzülmek konusuna da gelince, ben ki üzülmemek adına kendimi defalarca üzmüş insanım ama hala akıllanamamış olmam da iyiye işaret değil. Sanırım, kimseye bunu söylememek en doğrusu. Çünkü kendiniz hakkında verdiğiniz her bilgi, açık vermek gibi oluyor. En az hasarla atlatmak istiyorsanız, çok şey anlatmayın.
Sanırım en önemlisi de, kendini kaptırmadan aklına ihanet etmemek. Diğerlerini bilmiyorum ama mantık çizgisinden birazcık kaysam bana iyi şeyler olmuyor. Bu sefer farklı olur belki deyip değişmeye çalışmayın, olmayacak. Kendinizi kandırmanın da bir anlamı yok. Mutluluğu bir gün bulacaksınız diye bir şey de yok. Evet, karamsar bir bakış açısı oldu. Ama şöyle düşünelim, her türlü mutluluğu herkes yaşayacak olsa, dünya da mutsuz insan kalmazdı. Demek ki, bazılarımızın payına düşmüyor. Kabullenmek lazım. Yine kaderci bakış açısıyla yazıyı bitiriyorum. Olacağı varsa olur, çok şeyapmamak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder