29 Ocak 2014 Çarşamba

Çıplak Ve Yalnız / Hamdi Koç

Çıplak ve yalnız...Ordu'nun bir ilçesi olan Ünye'de geçen bir hikaye,amcasından kalan miras sonucu memleketine dönmek zorunda kalan ve eski hayatına dönemeyen bir adamın hikayesi.

Öncelikle ana karakterden bahsedelim biraz.Mesut Akarsu.Ailesi tarafından hiç sevilmediğini düşünmüş,abisi tarafından horlandığını belirtiyor.Üniversiteye gitme fırsatı olmamış,o askerdeyken ailesi bir trafik kazası geçiriyor ve hayatta tamamen yalnız kalıyor.Sırf sevgisizlikten kendisine ilgi gösteren kendinden yaşta büyük bir kadınla evleniyor.İstediği şey sadece hayatta yalnız olmadığını bilmek ve sevilmek.Hayatta hepimizin istediği şeyler aslında ama onun kadar yalnız kalmadık sanırım hiçbirimiz.Aynı zamanda aşkın peşinden giden bir adam bu Mesut.Bir kadının ayakkabısından ona aşık olabilmeyi hayal ediyor.Sesi,nefesi etkilemeye yetiyor onu.Yazar Ayşe Arman'la olan röportajında da şöyle ifade etmiş : cinsel cazibe diye bir şey var. O cazibeye sahip bir kadın, bir adama çok şey yaptırabilir. Alır götürür. Kimse de, “Gelmiyorum!”diyemez. Hele, “Ben evliyim, gelemem!” asla demez. Gidilir yani.Aşkın sadakat duygusundan da öte olduğu düşüncesi hakim bu sözlere.Size göre nasıl peki karşınızdaki insana sadakatinizi saygınızı bir tarafa bırakıp aşkınızın peşinden gidebilir misiniz?

Romanda bir yerde fantastik olarak nitelendirilebilecek bölümler geliyor okurun karşısına.'Fantastik mi o zaman pek tarzım değil' diyenler olabilir aranızda hemen bir ekleme yapayım fantastik ancak sizi yoracak gibi değil.Aslında kitap başlı başına saatlerce elinizde bırakamayacağınız türden.600 sayfa olmasına bakmayın yazarın dili akıcı olduğu için,zorlanmadan bitirebilirsiniz.

Aylardır piyasada olan bir kitap için geç kaldım ama olsun.Hala okumayanlarınız varsa aranızda yazıyı da dikkate alırsınız.
İyi Okumalar!!

21 Ocak 2014 Salı

İstanbullunun Gözünden Ankara

Tatilin başlamasıyla birlikte blog da tatile girmiş gibi oldu.Şimdi haftasonu çıkılan tatilin bitmesiyle birlikte yazılara devam ediyorum tabi ki.Haydi başlayalım.

Ankara yolcusuydum malum.Ankara bi İstanbul değil tabi ki ama benim için iki numaralı şehirdir her zaman.İkinci bir ev gibi.Küçükken her sömestr tatilinde gittiğim,mesleğime karar verdiğim,ilk gözağrılarımın yaşadığı şehir.Biricik anneannemin,yaşasaydı meslektaşım olacak dedemin mezarının olduğu şehir.

Istanbulda yaşayanlar genelde sevmez bu şehri,ankaralılar da istanbulu.Ama iki şehirde de sevdikleriniz varsa ikisinden de kopamazsınız.Hele gide gele orada anılarınız oluşmaya başlamışsa kopma ihtimaliniz kalmaz.Karşılaştırma yapıp istanbulun översiniz ancak bu şehir de böyle iste deyip geçmek gerekir bazen.Boğazı yoktur ancak şehir manzarası da fena sayılmaz.Buram buram tarih kokar bi kere.İstanbulun tarihi daha eski tabi ki benim dediğim cumhuriyet tarihi.Bi yere giderken sağda solda görürsünüz bakanlıklar,devlet daireleri,radyolar,...

Memur kenti derler bu yüzden bi restauranta oturduğunuzda,mağazalara baktığınızda anlarsınız istanbulda kazıklandığınızı.İstanbulda 150 liraya aldığınız bi kabanın burada 70 lira olmasına içerlersiniz.Kısacası çoğunlukla memurların yaşadığı bu şehirde hayat biraz daha ucuzdur.

Sokak hayatına gelelim biraz.Memurlar eğlenmez diye düşünmüş olacaklar avm çöplüğü haline gelmiş bi yer.Bu kadar avm'ye ne gerek vardı Melih'ciğim tamam başkent Büyükşehir falan da abartmışsın sen hatta bi şeyini çıkarmışsın.

Son olarak metro olayına gelmek istiyorum.Metroyu yapmışsınız ama olmamış o.İlkel kalmış biraz daha modern olmak lazım.Gerçi seçim kaygısı olmayınca olduğu gibi kalsın değiştirmeye gerek yok değil mi başkanım?


14 Ocak 2014 Salı

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi...ilk olarak söylemeliyim ki adı gibi güzel bir kitaptı.Ahmet Ümit'in ilkokuldayken zorunlu olarak okuduğum Masal Masal Içinde kitabından sonra başka kitabını okumamıştım bunun pişmanlığını yaşattı bu kitap bana.Keşke dedim ilkokuldayken tanıdığım bu yazarı okumaya devam etseydim.Okuduğum kitabı da hala aklımda tamamı değil tabi ki ama beni etkilemiş olacak ki unutmamışım.Bu kitaptan sonra yanlışı devam ettirmeden okumak lazım diğer eserleri.

Şimdi taze taze çıkan kitaba gelirsek..Aslında çıkalı oldu biraz okuyayım mı okumayayım mı,kafama uyar mı derken zamanı geçirdik.Ama ne demiş atalarımız geç olsun güç olmasın.Öyle oldu gerçekten de kitapla kavuşmamız uzun sürdü biraz ama 1 günde bitti.Neden bir günde bittiğini soracak olursanız,hızlı okuduğumdan değil.yazar sizi öyle bir sarıp sarmalıyor ki kitabı elimizden bırakmak her dakika zorlaşıyor.Yemek yemek için bile kalkmak istemiyorsunuz o koltuktan.Sanki ara verseniz katilin kim olduğunu başkomiser Nevzat çözecek de haberiniz olmayacakmış gibi geliyor.İşte bu hissiyatı verebilen yazar bir alkışı hakkediyor.Polisiye roman dediğin böyle olmalı.Yabancılar daha başarılı geliyordu ama bizimkiler de boş değilmiş dedirtiyor insana Ahmet Ümit.

Göze çarpan bazı şeyler de yok değil tabi ki.Şahsen Ali komiser diye bir karakter var kitapta gerek sorgu sırasında gerek diğer araştırmalarda komiser Nevzat'tan daha akıllıca sorular soruyordu,yaşı genç olduğundan mı tecrübesizliğinden mi bilinmez daha atikti.Kitapta yardımcısı bu kadar atik iken Başkomiser Nevzat'ın geride kaldığı anları pek anlayamadım açıkçası.Ana karakterin asıl soruları sorduğu ve olayı çözdüğü yardımcısının ise tahmin yürütüp 'yardımcı' sıfatında kaldığı kitaplar varken daha çok piyasada burda yardımcı karakter baş karakterin önüne geçiyordu zaman zaman.Belki de gözüme en çok takılan şey oydu.Bir de kitabı okumayanlar varsa isim vermeyelim katilin sonunda bu kadar çabuk çözüleceğini tahmin etmezdim.Bi anlık bi hisle yapmıştı evet,asıl işi o da değildi ama hiç zorlamadan itiraf etti.Belki o da zorlasa gereksiz uzamış olacaktı son bilemiyorum ama bu kadar kolay bir itirafı beklemiyordum açıkçası.

Bu iki nokta dışında kitaba söyleyecek söz yok.Kesinlikle çok başarılı.Hem Ahmet Ümit gibi bir yazara bu kadar ara verdiğime hem de kitaba bu kadar geç başladığıma pişman oldum.Olsun her şeyden pay çıkartmak lazım.Günümü evde olsam da beyoğlu'ndaymışım gibi o cinayeti çözecek olan ekipten biriymiş gibi  hissetmemi sağlayan bu güzel yazarı okuyun okutturun!



13 Ocak 2014 Pazartesi

Ve Finaller Biter...

Bu sene hazırlıkta okuyanların ya da bölüme geçip de finalleri geçen hafta biten arkadaşlar hariç asıl finaller yeni yeni bitiyor.Üstümüzden büyük bir yük kalktı hem de ne yük! Sabah erkenden okula gidip ders çalışmaktan,akşamları yemek yer yemez yine masa başına gitmekten bir süreliğine olsa da kurtulduk.Şimdi tatil zamanı arkadaşlar.Sınavlar bi bitsin'le başlayan cümlelerimizi gerçekleştirmenin zamanı geldi.Herkesin bir planı var ve onu bu tatilde gerçekleştirelim ertelemeyelim.

Öğrencilerin çoğu özellikle şehir dışından gelenler evlerine dönüyor.Ben de anne memleketine gideceğim Ankara günlerimi yazarım buraya yine.Bu ziyaretleri gerçekleştirdikten evimize döndükten sonra yapacaklarımızı da planladık tabi.şimdi eğlenme zamanıdır.Büte kalmadım diye sevinme zamanıdır.Güzelim tatilin tadını çıkarma zamanıdır.Hepinize iyi tatiller gençler!! 

12 Ocak 2014 Pazar

Finalin Var Ama Çalışmıyorsun Neden

Ertesi gün sınavı varken bi insan neden çalışmaz? A)zaten bi kaç gün öncesinden başlamıştır son gün yatar B)büte bırakmayı göze almıştır C)vizem fena değildi bundan bi şekilde yırtarız diye düşünüyordur D)son iki finalinden biridir artık canına yetmiştir...bu liste böyle uzar gider.Kendi cevabımı vereyim anayasadan sonra öyle bıraktım ki toparlamak zor.Ben de dedim tamamen bırakayım bir engel yok yani.Her ne kadar yarın önüme gelecek soruların hocanın karakteriyle ilgili olarak absürd olacağını bilsem de çalışmak için yeterli bir durum değil bu benim için.Gerçi yarın büte kalanların o meşhur Kenan imirzalıoğlu'nun o capsini koyarım belli olmaz ama şimdilik sülalem rahat capsi daha uygun düşer herhalde.

Şimdi isterseniz asıl soruya geri dönelim ertesi gün sınavı varken bir öğrenci neden çalışmaz? Asıl mesele daha önce çalışmadıysanız o konuya 'inceldiği yerden kopsun aman ya' deyip tamamen bırakmak.Kendine fazla güven iyi bir şey değil arkadaşlar kesin bilgi yani.Sınavda belki öyle sorular gelecek ki az biraz baksaydın yapabileceğin sorular.genelde de öyle olur.biraz bakmış olsan yapacağını bilirsin önceki gece keşke boş boş oturmasaydım dersin ya da dizi izlediysen diziyi mi soracaklardı oturup çalışsaydım dersin.Pişkinliğe vurup 'oh iyi ki de izlemişim zaten yapamazdım' da diyebilirsin tabi.

yaş arttıkça insan kendini daha iyi tanıyor galiba.hedeflerim var ve iyi bir ortalama gerekiyor bunun için hukukta da zor olacağını bildiğimden ben de bıraktım galiba.Geçsem yeter mantığına döndüm.Hedeflerim hayal oldu belki zamanla hayallerim de suya düşer bilmiyorum.Şu an tek bildiğim yarın bir finalim olduğu ama benim çalışmak istemediğim.Çalışıyorum diye kendimi kandırıp 10 dakikada bir telefonu elime aldığım.Ne olursa olsun bugün için bi keşkem olacak elimde eminim.Keşke biraz baksaydım bla bla.

Sonuç 'keşkeler elimizde,finaller önümüzde,sınavlar girer bize hepimizeee'

11 Ocak 2014 Cumartesi

Senaryo Gerçek Mi Oluyor?

The Day After Tomorrow diye bir film vardı hatırlarsanız.Küresel ısınma olayı daha yeni yeni konuşulmaya başlanırken çoğu insan ısınma olacak derken bu film dondurucu soğuklar olacağından bahsediyordu.O filmden sonra da çok film yapıldı öncesinde de yapılmıştır ama bu film biraz daha öne çıktı sanki.Neyse asıl söyleyeceğim şey son günlerde Amerika'da yaşanan soğuklar.İnsanın aklına ilk olarak acaba bu senaryo gerçek mi olacak sorusu geliyor.Tabi ki birtakım araştırmaların sonunda ortaya çıkan bir film ancak filmin çekilmesinden 10 yıl sonra belirtilerin bu kadar net olması geleceğe pozitif bakması pek olası değil.Şimdi Amerika'da Çin'de dondurucu soğuklar varsa bize ne gibisinden bi soru çoğu insanın daha doğrusu bilinçli insanların aklına gelmez ama cevabını vermiş olalım burdan.Bugün bu felaketi yaşayan ülkeler ekonomik açıdan hatta siyasi açıdan da dünyaya yön veren ülkeler.Araştırmaların sonuçlarının somut olarak görünce küresel ısınmanın etkisinin daha az hissedildiği bölgelere yönelik istila çalışmalarını hızlandıracaklar.Bu girişimleri yaşayıp göreceğiz tabi ama gelecek nesillere güzel bir dünya bırakamadığımız kesin.
O yüzden diyorum ki film senaryolarını özellikle Amerikan yapımı filmleri bi noktada ciddiye almak lazım.Bu filmde olduğu gibi bi 10 sene sonra belirtilerini görmeye başlayabiliriz belli mi olur?

10 Ocak 2014 Cuma

Seçim Zamanı İkna Çalışmaları

Lisedeki din hocamın hayatında görmediği dini hikayeleri görmüş gibi anlatmasına,di'li geçmiş zaman kullanmasına sinir olurdum.Aynı şekilde tam olarak bilmediği olayları bilmiş gibi anlatan ve bu şekilde o olayı kişileri savunanlara da aynı şekilde sinir oluyorum.Hele daha bizim yaştaki insanların daha 20'lere yeni yaklaşmış ya da 20'lerini yeni yaşamaya başlamış insanların 80'lerdeki olayları yaşamış gibi anlatması tahammül edilemez.Hayır yani bilmediğin bir olayı sadece sana anlatılanlara dayanarak nasıl savunabiliyorsun? Günümüzdeki olayları bile bi 10 sene önce olan şeyleri mesela nasıl savunabilirsin ki? O zaman 10 yaşındayın daha,haberleri izliyordun belki ama siyasetle ilgilenmiyordun ki! bu nasıl bi mantık anlamış değilim.Bilmediğin bi şeyi körü körüne savunma saçmalığı da cabası.Oy verecek yaşa gelen insanların siyasetle ilgilenmesi güzel bi şey tabi hatta ilgilenmeli bir oy bile değerliğiyken oylar boşa gitmemeli.Ancak oy vermeyi düşündüğünüz partiye körü körüne bağlanmak ve o partinin her düşüncesine katılmak zorunda değiliz seçmenler olarak.Sonuçta partinin bir üyesi değiliz sadece oy veriyoruz tabi ki genel olarak başa geldiğinde düşüncelerimize uyacak bir partiye oy vermeliyiz ancak parti disiplinine bu kadar bağlanmak doğru değil.Temsili vekaletin uygulandığı ülkemizde oyumuzu veriyoruz ve geri kalanı milletvekillerinin parti disiplinine göre devam ediyor.Takım tutar gibi parti tutulmaz.Siyasetçi değilseniz,bir partiye mensup değilseniz bu hareketiniz çocukça olmaktan öteye geçemiyor.Ayrıca seçim zamanı bırakın parti başkanları konuşsun,başkalarını o partiye oy vermek için ikna etmek saçma.Nedeni ise basit Türk milleti olarak hangi konu olursa olsun koyun gibi peşinden gittiğimizden kimin hangi partiye oy vereceği belli zaten.Yani parti başkanlarının seçim propagandası altında tuvalet açılışına bile gitmesi bizim paralarımızı boşa harcamaktan başka bir şey değil.Parti başkanları boşa nefes tüketirken sizin sıradan insanlar olarak hele de bu yaşta fenomen adı altında fikir aşılamaya çalışmanız doğru değil.Düşünceleri paylaşmak doğru olabilir ama söze ben böyle düşünüyorum  diye başlamak ve karşıt düşüncendeki insanlara hakaret etmemek en doğrusu bu durumda.
Sonuç olarak herkesin kime oy vereceği belliyken kolay kolay kimsenin fikri değişmeyeceğinden boşunuza nefesimizi tüketmeyelim ve karşımızdakine hakaret etmeyelim.Körü körüne de bağlanmayalım oy vereceğimiz partiye,hiç bir politikacı sütten çıkmış ak kaşık değil hepsinin yanlış yaptığı düşünceleri ve hareketleri olmuş olabilir ve olacaktır da.Önemli olan kendi düşüncelerinize göre kötünün iyisini seçebilmek.

9 Ocak 2014 Perşembe

Yıllık faciası

Üal mezunları olarak şu aralar yıllık krizi yaşıyoruz.Anlaşılan yerin yaptığı yıllıklar tam anlamıyla bir facia.Kiminin fotoğrafı yok,kiminin fazladan para vererek aldığı ikinci sayfası kimininse komple yıllığı yok.Düzeltildi denilen hali bile bozuk.Sınıfların fotoğraflarını bile karıştırmışlar.Daha birçok eksik var da ben bi kısmını saydım sadece.
Şimdi burda asıl mesele adamın yani bu yıllıkların daha doğrusu bu facianın nasıl meydana geldiği,parasını veren insanların neden ikinci sayfasının konulmadığı.Ortada yapılması gereken bir iş var,sen sorumluluğu üstlenmişsin ama eline yüzüne bulaştırmışsın.Hayır madem yapamayacaktın niye baştan söylemedin?onu da geçtim hadi sen bu yıllıkları son kez bi kontrol etmedin mi,fotoğrafların olmadığı dikkatini çekmedi mi be adam!İşi aldın madem düzgün yap,yaptığın işe azıcık saygın olsun.İki sayfa diye fazladan para almasını biliyorsan o ikinci sayfayı oraya koyacaksın!Sonra arkandan dolandırıcı lafını duyarsan da şaşırmaya hakkın yok!
İşini adam akıllı yapmayana tahammülüm yok olamaz da.Bu işin sonu kötü yerlere gitmeden ki bu sene sayısallardan bile hukuk fakültesine öğrenci gönderdiğimizi düşünürsek hukuki yollara başvurmayı düşünmemiz an meselesi sen bu hatadan vazgeç Cimcöz.
Yıllık yaptıracaklara not olarak da kesinlikle Cimcöz adlı yere yıllık yaptırmayın.Sonrasında pişman olmayın.

8 Ocak 2014 Çarşamba

Tatil Planları

Malum sömestr tatili yaklaşıyor ve herkes bu tatili en iyi nasıl değerlendiririm sorusunun peşinde.Ara tatil olduğundan uzun zamandır görüşülmeyen görüşülemeyen arkadaşlarla vakit geçirmek en güzeli gibi.Tabi kış tatili yapmak isteyenler için de tam aradıkları gibi bi yer bulunursa ne âlâ.Ama onlar çoktan planlarını yaptılar ve yerlerini ayırttılar bile o yüzden onlardan hiç bahsetmeyeceğim.Şu ilkokul ve ortaokullar için olan 15 günlük üniversitelerde ise 1 ayı geçebilen tatilde evinde kalanlar olarak neler yapabiliriz?Yukarıda da bahsettiğim gibi dersten işten fırsat bulamayıp görüşemediğimiz arkadaşlarımızla görüşebiliriz her güne ya da kafanıza göre bi program ayarlayarak hem eğlenmek hem de dostlukları pekiştirmek mümkün.Arkadaşlarınızla ne yapacağınız size kalmış tabi.Kızların ortak noktası alışverişi unutmuyoruz gerçi alışveriş için tatili beklemeye gerek duymuyoruz ama yine de tatilde daha çok vakit ayırabileceğimiz kesin.Uzak ya oraya kadar gidemem şimdi dediğimiz alışveriş merkezleri bizi bekliyor olacak fırsatı değerlendirmeli.
Kış tatili gibi bi format olmasa da yine küçük kaçamaklar olabilir özellikle İstanbul'a yakın yerler mevcutken neden olmasın?
Tatilde ailenin zoruyla akraba ziyaretine gitmeyin zorla güzellik olmaz derler ya o lafa inanın ve gitmemek için zorlayın gerekirse yoksa işkence ötesi bi şey olur.Ama gidilecek akraba yakınsa ve seviyorsanız sıkıntı olmaz eğlenceli bile olabilir.
Bu notumu da aktardıktan sonra finalleri olan arkadaşlara ha gayret az kaldı diyor,büte bırakanlara allah sabır versin dileklerimi iletiyor ve hepimize iyi tatiller diliyorum yolunuz açık olsun a dostlar!!

7 Ocak 2014 Salı

Final haftası isyanı

Hepimizin öğrencilik hayatında bi kere bile olsa dile getirdiği bi soru vardır 'okulu bitirince ne işime yarayacak bunlar ya!'.Bu lafı sınavlara hazırlanırken daha çok kullanırsınız çünkü öğrendiğimiz bazı şeyler gerçekten de günlük hayatta kullanmayacağımız hatta o mesleği yapmasak aklımıza bile gelmeyecek şeylerdir.Ben bu soruyu her sorduğumda sınavı geçecek kadar bil yeter zaten üniversitede böyle bir sıkıntın olmayacak demişlerdi.Büyüklerimizin söyledi 'üniversiteye kapağı at rahatsın' söyleminin yalan olduğu gibi bu da yalanmış bir kez daha anladım bugün bunu.Sebebi ilk sınıf dersi olan Türk dili ve tarih dersleri.Bu derslerin vizeleri bi şekilde geçer ancak finalleri geçmez geçirir.Ciddiye alınmak adına gereksiz ödevler veren bu dersin hocaları yetmezmiş gibi finalleri de zor yaparlar.Amaçları 'nasıl olsa geçerim ya' diyen öğrenciyi şaşırtmak hatta 'dersi ciddiye almayan geçemez işte böyle' demektir.
Şu an bu yazıyı yazıyorum çünkü tarih finalinden çıktım.Şimdi soruyorum size saltanatın kaldırılması yasasının hangi tarihten itibaren geçerli olduğu benim ne işime yarayacak?İstanbul'un işgali sırasında Atatürk'e telgrafla işgali bildiren kişinin adını kaç tarih öğretmeni bilir?Bunlar en basitinden iki örnek.Zaten uzaktan eğitim yapıyorsun konuyu anlattığın yok bi de üstüne üstlük -burada ağzımı bozmak zorundayım- anasının nikahı sorular..Soruları artık ne kadar kasmışsa 2009 girişli adam hala tarih finaline girmek zorunda kalıyor.Ortalamayı düşürmek,öğrenciyi gereksiz strese sokmaktan başka bir amaç göremiyorum ben burda.Lütfen ciddiye alınmak için kendi bölümünüzden olmayan hatta hayatında bu bilgileri hiç kullanmayacak insanları bu kadar zorlamayın.Azıcık saygı duyuyorsak onu da yok ediyorsunuz,yapmayın!!

5 Ocak 2014 Pazar

Garfield Olarak Uyanmak

Alarm çalar,gözlerini açarsın o gün için yapman gerekenleri hatırlarsın ve söve söve kalkarsın ama ya o yapılacak işler ertelenebilecek işlerse o zaman ne yaparsın?Aslında sorumluluk sahibi olan insan bugünün işini yarına bırakmaz ama sanırım ben o sorumluluk sahibi insanlardan değilim.Bu sabah tam anlamıyla bir Garfield gibi uyandım ve yataktan kalkamadım hatta hala kalkmış değilim siz düşünün yani.Peki asıl soruya gelelim gözlerini açmış hatta belki artık uyuyamayan bi insan neden yataktan kalkamaz?To be or not to be diye bir laf var ya işte kalkmak ya da kalkmamak işte bütün mesele bu arkadaşlar.Şimdi uykun kaçmış olabilir ama kalkarsan o güzelim uykuya dönme ihtimalini azaltıyorsun,sıfırlıyorsun adeta.O yüzden kalkamıyoruz çünkü bi fırsatı bulsak uykuya döneceğiz ama bi yandan da yapsak iyi olacak işler var önümüzde.En güzeli kalkmamak,eğer uyursak işleri kim yapacak,uyumazsak da uykumuzu tam anlamıyla alamamış olacağız.Yatakta pineklemek ikisi arasında ideal bi durum.Ne uykulu ne de uykusuz.Sizi bilmem ama karnım açlıktan zil çalana kadar belki akşama kadar bu halde kalabilirim ben.Uyandım mı uyandım gerisi o kadar da önemli değil.
Uyku hassas bi konu,o yastığa başını koyduğun an o yumuşaklığı hissedip hemen rüya alemlerine dalabilmeli insan.Ve uyumanın sınırı olmamalı,hatta ceza kanuna gereksiz uykudan uyandıranlar için bi madde eklenmeli kesinlikle.Hazır seçim öncesi böyle bi teklifle gelen partiye de oyumu vereceğimi belirtir hepinize iyi sabahlar dilerim!!

Düğün Dernek

Haftasonu etkinliği olarak özellikle bu soğuk havalarda kapalı alanlara kaçıyoruz.Alışveriş merkezleri tıklım tıklım kimi alışveriş yapıyor,kimi karnını doyurmakla meşgul kimileri ise benim bugün yaptığım gibi sinemaya gidiyor.Evet 'düğün dernek'i izledin mi?bak şöyle bi sahnesi vardı bla bla' diyenlere artık dayanamadım ve gideyim dedim bakalım ne varmış bu filmde.İlk yarı insanlar bu kadar abartacak ne bulmuş dedim çünkü bi iki sahne dışında hiç güldürmedi hatta kötü denilebilir.Ama ikinci yarı özellikle düğünün başlamasıyla birlikte kahkahalara boğuldu tüm salon.Şimdi filmi en ince ayrıntısına kadar anlatmayacağım tabi ki ama tavsiyem izleyin hem arkadaşlarınız bahsederken eksik kalmamak hem iki saat de olsa kafanızı boşaltmak için ideal.Ayrıca filmde Işler Güçler ekibinin o altyazılı sesçi onur ve Sadi hariç tamamı vardı sanırım.Son zamanlarda her komedinin altından çıkan BKM ekibini de yoksaymamak lazım tabi.Son zamanlarda televizyonda ve sinemada sıkça gördüğümüz bi logo 

Ha bi de unutmadan -fikrime katılmayacaksınız ve bu da amma saçmaladı ha diyeceğiniz bi şey belki ama-rica ediyorum patlamış mısır yemeyin nolur.Gidenler bilir film festivallerinde elinde patlamış mısır olan bir kişi bile göremezsiniz evet gittiğiniz komedi filmi ve festival filmi değil ancak o patlamış mısır o kadar çok ses çıkartıyor ki insan ne izlediğini anlamıyor.O yüzden patlamış mısır almıyoruz sinemada o keyfi evinizde yaşayın,toplum içinde insanları rahatsız etmeyelim.

4 Ocak 2014 Cumartesi

İtiraf

Bugün sabah uyandığımda,sabah dediysem öğlen oluyor,her zaman olduğu gibi sosyal hesaplarıma baktım.Facebooktan bi arkadaş matematik sorusu sormuş.Geçen seneden alışkanlık olmuş hemen çözdüm cevabını yolladım tabi 'cevap şu mu acaba?' tarzıyla.Yanlışsa mal gibi kalmak var ortada.Bugüne kadar bana kim soru sorduysa cevap verirken hep o tarzı benimsedim karşımdaki de benim kadar biliyor sonuçta kesin şudur dememek lazım.Verdiğim cevap doğruymuş allahtan sıkıntı olmadı.Cevabı verdim tam böyle sıradan günüme devam edeceğim aklıma geçen sene sınava hazırlanırken ki anılarım geldi.Bir hukuk öğrencisi olarak bu sene hiç sayılarla işim olmadı evet yine matematiksel bir mantık söz konusu ama sayılarla uğraşmak farklı bir şey.Geçen sene arkadaşımla telefonda konuşurken bile geometri çözen ben bu sene hiç uğraşmıyorum çok garipsedim durumu.Şu güne kadar aklıma gelmemişti aklıma ama bugün karşılaşınca garip geldi.O kadar alışmışız ki yokluğu hissediliyor yani.İşin garip kısmı lys matematik sınavına girerken 'matematiği zirvede bırakıyorum daha da yüzünü şeytan görsün' diyordum.Sanırım özledim matematik çözmeyi,çözemediğim sorularla hocaya sormak yerine saatlerce uğraşmayı özlemişim.
Bu sene sınava gireceklere sözüm zamanı iyi geçirin bol bol matematik çözün sayısal bir bölümde okumayacaksanız,lanet edeceksiniz ama bu günleri sonradan özlersiniz.

3 Ocak 2014 Cuma

Veda

Şu üniversiteye başladığım ilk gün öğrenci sandığım sonrasında ilk derste dersime girecek hoca olduğunu öğrendiğim hocama bugün veda ettim.Son dersimizde veda eder gibiydi,geleceğe dair umut da vardı sözlerinde ama veda etti bizlere.Uzun zaman sonra bu kadar bağlandığım,gerçekten idolüm olarak gördüğüm biri olmamıştı hayatımda.Kendisi aynı zamanda danışmanımdı ve hiç bi şey bilmediğim bi sistemde yol gösterdi bana.Her zaman o tatlı gülümsemesi,derslerde verdiği akılda kalıcı örnekleri ve sözünün eri olması onu baş tacı yapan özelliklerden birkaçı sadece.Bir hoca düşünün soracağım dediği her şeyi sormuş hatta gitmeden önce tabiri caizse kıyak geçip son sınavını kolay yapmış.İstifa haberini ilk öğrendiğimde gerçekten çok üzülmüştüm ama eminim gittiği yerde de onu çok seven ve sayan öğrencileri olacak.Yine en akılda kalan örnekleri verip,konunun anlaşılmasını hatta her mevcut olayda uygulanabilecek kadar akılda kalmasını sağlayacak.Farazi bir olay yaratırken ön sıradaki öğrencilerin adlarını kullanıp,arka sırada konuşanları susmaları için uyaracak.Öğrencilerden biri seviyesiz bir yorum yaptığında o kıvrak avukat zekasıyla gereken cevabı verecek.Tüm öğrencileri onun bu okuldan gidecek olmasına üzgün ve onun gibi bir hocayı unutmayacağız elbette.3,5 Ay da olsa bizde emeği büyük medenî dersinin temelini,bir dersin nasıl zevkli hale geleceğini ondan öğrendik sonuçta.
Seni çok seviyoruz Gülşah Hocam!
Bizi sakın unutma..

2 Ocak 2014 Perşembe

Final haftası geldi 😮

Gelmesini istemediğimiz o an geldi çattı : hoşgeldin final haftası! Keşke gelmeseydin final haftası.Ardından tatil olmasa kimse sevmez seni biliyorsun değil mi? Evet arkadaşlar final haftası geldi çattı.Ben bu yazıyı yazarken bazılarınız finalde ter döküyor hatta biliyorum.Bazılarınız da benim gibi çalışması gerektiğini bildiği halde çalışmamam için direniyor.Diren Üniversite Gençliği!Bu finallerde önceki gibi gelip geçirecek ve acımayacak emin ol.Bunun daha büt'ü var olmadı bi daha alırız dert mi sanki?Kendimizi üzmeye gerek yok üniversiteyi 4 senede bitirene madalya vermiyorlar sonuçta.Üniversite kantininde yaşlan demiyorum ama 4 senede bitirmek de şart değil.

Gelelim final haftasına hepimizin aklında milletten topladığımız notlara şöyle bi baksak anlarız düşüncesi var.O öyle olmuyor onu bilelim önce bazen kendi notunuza bile bakıyorsunuz ve anlamıyorsunuz.O son dakika arkadaşlarla konuşma kısmı var bi de.Arkadaşınız size bilmediği bi şey soracaksa koşarak uzaklaşın derim,zaten dün gece ne çalıştığımı bilmiyorum kafamı karıştırma.Al eline notlarını bi köşede çalış.Başkasıyla çalışmak karşındaki iyi derecede biliyorsa faydalıdır yoksa aklını karıştırmaktan öteye gitmiyor.Bi de sınav sonrası sendromu var 'şu soruyu ne yaptıncılar' hemen toplanırlar etrafına.Çok emin olduğun sorudan şüphelenmeye başlarsın.Hele o sınavdan sonra başka sınavların da varsa moralin alt üst olur en iyi bildiğini yapamadın diye diğer sınavları da yakarsın demedi deme.O yüzden sınava tek giriyoruz ve sınav çıkışı arkadaşlarımızla sınav hakkında konuşmuyoruz en temizi bu.
Haydi bakalım herkese finallerinde başarılar!!



1 Ocak 2014 Çarşamba

Neden blog yazıyoruz?

Neden blog yazıyoruz?Günlük yazsak yerini tutmaz mıydı?
Sosyal medyanın hayatımıza ufak ufak girmeye başladığı zamanlarda insanlar dertlerini düşüncelerini başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hissetti ve bloglar açılmaya başlandı.Sonra insanlar baktı ki blogger olmak bi noktada ülkenin hatta belki dünyanın bir diğer ucundaki insanın senin klavyenden çıkanı okuması demek.Malum insan sosyal bir canlı ve ne kadar sosyalleşirse o kadar mutlu oluyor.Bu durum işlerine geldi tabi insanlar yazdı da yazdı.Tabi şimdi popüler olan bloggerlar bu dünyayı daha baştan tanıyanlar.
Asıl soruya gelirsek neden blog yazıyoruz?Çünkü sesimizi duyurmak istiyoruz,başkalarıyla paylaşmak istiyoruz derdimizi.Belki bizim gibi düşünen çevremiz dışında başkaları da vardır,bunu merak ediyoruz.Ve tabi ki yazmayı seviyoruz.Yazmak bu dünyadaki en güzel hobilerden biri bence.Kalemin sınırı yok istediğin kadar yaz.Bu tutkuyu tatmin etmek için köşe yazarı olmaya gerek yok artık bir blog aç,karşında birileri varmışcasına içinden geldiği gibi yaz.Kimse bilmese bile sen kendini biliyorsun önemli olan da bu değil mi zaten?