18 Eylül 2018 Salı

Her Şeyin Nedeni Sen Değilsin, Kötü Hissetme

Başlangıçta "Senden, Benden, Bizden" demiştik değil mi, işte ben de hepimizin hayatında sıkça yaşadığı bir konuyu işleyelim dedim. Çoğumuz, yaşanılan herhangi bir olumsuzlukta neden olarak davranışlarımızı sorguluyor sonra da sorumluluğu üzerimize alıyoruz ve neticede kendimizi kötü hissediyoruz, iyi ama neden ? 

Mesela iş hayatında, çalışma arkadaşınızla iş hakkında konuşuyorsunuz, anlamadığınız bir konu var ve karşınızdaki kişiye soru sorma ihtiyacı duydunuz. Sorunuza cevap olarak çalışma arkadaşınız hiç beklemediğiniz bir reaksiyon verdi ve sizi tersledi. 

Bu tarz bir mizahsende genellikle insanlar yaşanılan olumsuzluğu anlamlandırmaya çalışır ve sorunun kaynağı olarak kendini görür. "Ben yanlış bir şey sordum herhalde" der kendi kendine. Şimdi temelde iki neden olabileceğini düşünerek olayı tekrar ele alalım. 

1- Gerçekten fazlasıyla basit, o işi yapan herkesin bilmesi gereken bir şey sordunuz ya da o soruyu defalarca sordunuz ve karşınızdaki kişi sorularınızdan yıldı yahut gerçek bir aptal olduğunuzu düşünüyor. 

2- Karşınızdaki kişi için o gün yalnızca kötü bir gün, iş yaşamı dışındaki hayatında birtakım sorunlar var, istemeden size yansıtmış ve yaşadığı sorunu size yansıttığının farkında bile değil. 

Eğer ilk durum geçerli ise, kendinizi, işe olan odağınızı ve motivasyonunuzu birkaç saniye gözden geçirin ve hayatınıza işinize devam edin.

Şayet ikinci durum söz konusu ise, kendinizi sebepsiz yere kötü hissetmiş olacak ve belki de güzel geçecek bir gününüzü mahvetmiş olacaksınız, dolayısıyla yine hayatınıza ve işinize devam edin. 

Zira insan olarak bazen duygularımızı yönlendiremiyor, sinirimizi nereye yönelteceğimizi bilemiyoruz. Dolayısıyla yaşanılan her olumsuzluğu kişisel olarak algılamak yerine başka sebepleri de olabileceğini düşünün ve boş yere hayatımızı zehretmeyelim. Ne demiştik, Her Şeyin Sebebi Sen Değilsin, Kötü Hissetme ! 

12 Eylül 2018 Çarşamba

YouTube Batağı

Uzun uzun zaman sonra kürkçü dükkanıma yani buraya dönüyorum, niyetim bu sefer temelli dönüş ama bakalım nereye kadar gidecek :) Evet, bu yazının konusu YouTube batağı ! Peki, YouTube Batağı nedir, nasıl ve neden bu batağa düşülür, tüm bu soruları naçizane üslubumla anlatmaya çalışacağım, hazırsanız başlıyoruz. 

Önceki yazımda belirttiğim üzere, geçen sene Temmuz ayında, 1 yıl sürecek olan avukatlık yasal stajımı başlattım, bu süre zarfında stajımı bitirdim ve ne yazık ki an itibariyle evrak işlerinin uzun sürmesi neticesinde hala avukat olabilmiş değilim. Cümle güzel başladı diye mutlu son geliyor sandınız değil mi ? Acı gerçekler vol.7356917: hayatta çoğu şey öngördüğünüz gibi gerçekleşmez.

Belki bu formalitelere ve gereksiz uzunluklarına başka bir yazıda değinebiliriz ancak şimdilik; uzaya çıkmış bir astronot gibi boşlukta süzülmekte olduğum gerçeğine odaklanalım. Boşlukta olan herkes gibi benim de bir şeylere sarmam gerekti ve ben de yazının başlığından anlayacağınız üzere YouTube'a sardım ama ne sarma. Şöyle ki; hayatımda doğru düzgün makyaj yapmayan ben, güne makyaj ve kozmetik alışverişi videolarıyla başlıyor ve işime yaramayacak konulara ilişkin videolarla günümü bitiriyorum. Arada güzel içeriklere de denk geliyorum tabii, tüm YouTuberları zan altında bırakmayalım şimdi. 

Bu şekilde geçen bir iki günün sonunda kendimi sorgulamaya başladım, niye böyle oluyor diye. Tamam, akıllı telefonlar elimiz ayağımız ve sosyal medya da ayaklı gazetemiz, en hızlı iletişim kaynağımız ama bu kadarı biraz fazla gelmeye başladı. Zira tüm günümü bu videolarla geçirmek yerine, pekala kitap okuyabilir, bir türlü yazmaya başlayamadığım makalem için kaynak araştırması yapabilirim; ancak olmuyor. Buradan anneme seslenmek istiyorum, anne ben YouTubekolik oldum. 

Şaka bir yana kendimi bir süre sorguladıktan sonra (yani bir iki dakika) şu cevabı buldum; bu videoları izlerken çoğunlukla yalnız oluyorum ve -konu ilgimi çeksin çekmesin- görüntü akıp giderken o an için yalnız olduğum ve aktif olarak bir şey yapmadığım hissini ortadan kaldırıyor. Ve bu sanal dünya -sosyal medya, adına ne derseniz- garip bir şekilde iyi hissettiriyor. Zira benim yerime içerik üretip önüme sunan sonsuz bir döngüye sahip bir yapı bu. İşte YouTube, tam da bu sonsuz döngüsü ve insanın (burada kastettiğim salt izleyici kitle) üretkenliğini tüketen yapısı nedeniyle "batak" niteliği taşıyor kanaatimce.

Şimdi bana pekala diyebilirsiniz ki; peki ne yapalım, ne istiyorsun bizden ? Muhtemel cevabım şu; YouTube veya diğer sosyal mecralar bizim canımız cananımız, tabii ki kullanmaya devam edelim ama belki biraz daha kontrollü, salt tüketim amacı gözetmeksizin ve en önemlisi üretkenliğimizi yitirmeden. Aksi halde, Dan Brown'ın Başlangıç kitabında bahsettiği Edmond Kirsch isimli fütüristin "yakın gelecekte teknolojinin insan türünü yutmasına dair öngörüsünün gerçekleşmesi hem de oldukça yakın bir zamanda gerçekleşmesi yani işten bile değil. 

22 Haziran 2017 Perşembe

Avukatlık Stajını Nasıl Başlattım ?

Herkese merhaba,

Yaz geldi malum, instagram mezun fotoğrafları doldu taştı. Peki bu mezunlar şimdi ne yapsın ? Tabi öncelikle güzel bir tatil yapıp, öğrenciliğin avantajlarından son kez yararlansınlar. Zira uzun bir süre, böyle tatile sahip olamayacaklar, olamayacağız. İşte bu yazı, benim gibi taze mezunlar için yazılıyor, taze hukuk fakültesi mezunları için. Yazımızın konusu, avukatlık stajı başlatmak için neler yapılır ? Adım adım anlatacağım, birden fazla post olacak, takipte kalınız efendim.

Öncelikle belirtmekte fayda var, bu yazı İstanbul Barosu prosedürlerine göre hazırlanıyor, başka barolar için araştırma yapmanız tavsiye edilir. Baronun 'baromuz staj başvurusunda bulunanlar için' başlığı altında bir pdf dosyası mevcut. Burada staj başlatmak için hazırlamanız gereken belgeler sırayla belirtilmiş. Linki hemen bırakıyorum. Yasal Stajı İçin Gerekli Evraklar

 İlk gün belgeleri toplayıp, ikinci gün baroya başvurabilirsiniz.


  1. Vukuatlı nüfus kayıt örneği ve ikametgah belgesi : Normalde bu ikisinin sırası farklı, ancak aynı yerden yani Nüfus Müdürlüğü'nden alındığı için ikisini bir arada yazıyorum. Bu iki belgeyi, ücretsiz olarak temin edebiliyorsunuz. Burada unutmamanız gereken, belgeleri aldıktan sonra, mühür bastırmak. Sizi yönlendiriyorlar zaten, mührü nereye bastıracağım diye telaş etmeyin.
  2. Geçici mezuniyet belgesi : mezun olurken üzerinde 'aslı gibidir' yazan ve mühürlü olan çok sayıda geçici mezuniyet belgesi alabiliyorsunuz. Ancak stajı başlatırken, linkte de görebileceğiniz gibi NOTER ONAYLI ifadesi belirtildiğinden, notere uğramanız gerekiyor.
  3. Takdim ve askı kağıdı : bu belgeden de 2 adet veriyorsunuz. Belge için 2 avukata ihtiyacınız var ve bu avukatlar için 5 yıllık kıdem şartı aranmıyor. Fotoğraf için biyometrik fotoğraf kullanabilirsiniz, zira fotoğraf alanı küçük olduğundan biyometrik fotoğraf bile o alana fazla geliyor. Son not, fotoğrafın üzerine belirttiğiniz 2 avukata da imza attırmayı unutmayın. Fotoğrafın kalitesinden dolayı tükenmez kalemlerle imza atılamıyorsa, cd kalemi veya keçeli kalem deneyebilirsiniz, garanti olacaktır.
  4. İstem dilekçesi : burada en altta, sizden birkaç satır bir şey yazmanız isteniyor, okuduğunuz okulları yazmanız yeterli. Öyle ayrıntı bilgi vermenize gerek yok. İstanbul Barosu'na kayıtlı 5 avukat ismi yazmanız bekleniyor, buraya da, yine tanıdığınız isimleri tercih etmekle beraber, istediğiniz ismi yazabilirsiniz, özetle dikkat çeken bir husus değil. Yine bu avukatlar için de 5 yıllık kıdem zorunluluğu aranmıyor.
  5. Muvafakatname : sayılan belgeler içinde 2. 6 aylık dönem başlarken verebileceğiniz tek belge bu. Stajı başlatırken vermeniz gerekmiyor. Ilk 6 ayda staj yeri arayabilirsiniz gönül rahatlığıyla.
  6.  Sağlık Raporu : avukatlık stajı için özel bir sağlık raporu düzenlemesi yok, işe başlamak için verilen raporu veriyorlar size. Bu rapor için, yanınızda 1 adet vesikalık fotoğraf bulundurmanızda fayda var, bazı aile hekimliklerince isteniyormuş.
  7. Sabıka Kaydı : artık kaymakamlıklardan da alınabilen bir belge. Ancak adliyeden de Kartal'a gidecekseniz -2. Kat'taki Adli Sicil Bürosu'nda in cin top oynadığından sıra beklemeden de alabilirsiniz.
  8. SGK Hizmet Dökümü : başvurduğunuz tarih itibariyle SGK girişiniz var ise de çıkış tarihinin olduğu bir belge vermeniz gerekiyor. E-devlet sistemi üzerinden de alınabilen bu belgede, 4A var bende sadece demeden, 4B ve 4C'ye ilişkin kayıtları da çıkarmayı unutmayın.
  9. Damga vergisi : bedeli 54 TL olup, herhangi bir vergi dairesinden yatırılabiliyor. Burada da dikkat edilecek nokta, vergi dairesi nakit kabul ediyor ve vezne saat 16.00'a kadar açık.
  10. Kimlik ücreti : son olarak da 20 TL kimlik ücreti var. e-dekont kabul ediliyor. Sabıka kaydını almaya adliyeye gidecekseniz, adliyede Vakıfbank şubesi bulunduğundan, orada elden de yatırabilirsiniz.

    Uzun uzun yazdım ancak hepsi yarım günden biraz fazla sürede halledilebilecek işler, gözünüz korkmasın. Taahhütname ve tahkikat raporunu atladım, sadece imza atılacak belgeler, tahkikat raporu için adını belirttiğiniz avukatlardan birinin imzası yeterli olacaktır.

    Belgeleri toplayıp linkte belirtilen sıraya göre sıralıyorsunuz. Sonrasında ver elini Galata'daki baro binası. Belirtmekte fayda, o binadan taşınacaklarmış, o yüzden yazı tarihinden 6 ay geçtikten sonra okuyorsanız, baronun yerini araştırmanız tavsiye edilir.

    Öncelikle yerini anlatayım bilmeyenler için. Galata Kulesi'ni bulun önce, meydanda Guiness tenteli Güney restoranı göreceksiniz. Baronun bulunduğu Serdar-I Ekrem Sokak hafif solunuzda kalacak. Binaya girince, sol tarafta cam bir kapı var, oradaki görevlilere 'staj istem dilekçe'nizi veriyorsunuz ve görevli kaşe basıyor. Sonrasında da oradan çıkıp sıra numarası alıyorsunuz. Bankalardaki gibi, numaranız yanınca 2.Kat'a çıkıp, hemen karşınızda bulunan iki masadaki görevlilerden birine dosyanızı veriyorsunuz. Onlar da evraklarınızı alıp, size verdikleri tarihte yapacağınız işlemlere dair bir kağıt veriyorlar.

    Adım adım bu işlemleri yaptığınızda, stajı başlatmak için ilk adımı atmış oluyorsunuz. 15 günlük bir askı süresi var, size verilen tarih bu askı süresinden sonraya denk geliyor. Hafta ortasından sonra başvurduysanız, hafta başından sonra başvurana göre 1 hafta sonraya kalabilirsiniz.

    Yazıyı okuyan ve stajnı başlatmak için koşturacak arkadaşlara kolay gelsin ve tabii ki hayırlı olsun !
    Not : baronun önünde fotoğraf çektirmeyi de unutmayın, adettendir :)

    Merve Özel

27 Şubat 2017 Pazartesi

!F İSTANBUL '17

    Mezun olmadan önce, bir şeyler yapayım boş boş oturmayayım derdim vardı biliyorsunuz, bir önceki postta anlatmıştım. Bu amaçla, birkaç yere başvurdum ve bir iki tanesinden güzel yanıtlar aldım. Okul ve ev dışında bir alan yaratmaya başladım. Bunun için fazlasıyla geç kalmış olsam da önünde sonunda bir şeyler yapmak iyi geliyormuş insana bunu anladım. Şimdi, son 10 günümü güzelleştiren bir işten bahsetmek istiyorum. İşte karşınızda, !f İstanbul..

     Başvuru tarihinin son günlerine yetiştim, öncelikle onu belirteyim. Ucundan da olsa iyi ki yakalamışım ki bu güzel ekibin bir parçası oldum. O kadar güzel bir ofisleri var ki etkilenmemek elde değil. Çalışanların enerjisi ve festivalde biz gönüllülerle görüşmeyi yapan Ahmet (Yaşar) enerjisiyle ikna edici oluyor yeterince. Görüşmede, o kadar ısındım ki her gün küçük bir İstanbul turu yapmayı kabul etmiş bir şekilde çıktım. Tabii sonrasında, şans eseri bir boşluk oldu, Akasya'da bilet kontrol bölümüne geçiş yapabildim. Bunda, gönüllü çalışanlarını düşünen bir ekip olmasının büyük payı var onu da unutmayalım.

      Peki, 10 gün boyunca ne yaptım ? Akasya, festivalin yeni salonu ve çokça bilinen bir yer olmadığı için herhalde çok film yoktu bizim salonda. Kurallar oldukça basitti ancak hizmet sektörünün her alanında olduğu insanlarla iletişim kurmanın yer yer zor olduğu anlar yaşandı. Yeri geldi tatlı dille anlattık, yeri geldi anlatmanın işe yaramayacağını anlayıp sustuk, bir nevi pasif direniş yani. Yabancı konuklar geldiğinde onlara dert anlatırken İngilizce pratik yapabilme imkanınız bile olabiliyor hatta. Sonrasında, bilet keserken de yanınızdaki gönüllü arkadaşlarla muhabbet döndürebiliyorsunuz çünkü etrafınızdaki herkes aynı yaş grubunda ve bir sinerji oluşuyor ister istemez. Salon koordinatörümüzün ve teknik ekipten müstakbel meslektaşımın da emeği ve iyi niyetinden bahsetmesem olmaz. Bizimle bilet kestikleri de oldu ve itiraf edeyim en çok onlar yoruldu. Bize her alanda destek oldular ve bu işin eğlenceli hale gelmesinde kollektif bir çalışma halindeydik. Son seansta kapı kapandığında, güzel bir veda oldu. Zaten bir yerden iyi ayrılmak ve hatırlanınca gülümseten anılar bırakmak değil mi önemli olan ?
 
     Yeri geldi yorulduk, yeri geldi eğlendik ve çok güzel bir 10 gün geçirdik. !f'e başvururken ne beklediysem fazlasıyla aldım gibi hissediyorum. İyi bir iş çıkardık bence ve festivalin daha başındayken 'iyi ki yaptım' dedim. 15 film izledim bir kere, sinemaya doydum diyebilirim. Benim ilk ve son seferimdi ama imkanım olsa seneye yeniden başvururdum. Bu yazıyı referans olur ve belki güzel enerjiye sahip birilerini teşvik eder diye yazıyorum. İsteğiniz ve vaktiniz de varsa, sonraki senelerde siz de başvurun. Güzel bir ekip, bir insanın 10 gün içinde yaşayabileceği max tecrübe sizleri bekliyor olacak. İyi ki varsınız güzel insanlar ve iyi ki varsın !f !!!

29 Ocak 2017 Pazar

Mezuniyetten Önceki Son Çıkış

Yarın üniversite hayatımın son dönemi (muhtemelen son) başlıyor. Öğrenciliğim sona erecek diye ciddi anlamda üzülüyorum. Çünkü mezun olmak demek ; iş aramak demek, işe girebilirsen eğer sorumluluk almak demek ve dalga amaçlı kullanılan 'işsiz' kelimesinin gerçek anlamda kullanılabilmesi demek. Öğrenciliğin her türlü avantajından yoksun kalmak demek. Özetle, kötü bir şey. İyi yanları da var tabii, kendi paranı kazanmak gibi ancak şimdilik onları düşünemiyorum. İlk maaşımı aldığımda düşünebilirim belki, zira şu an o zamana daha çook varmış gibi geliyor. 

Yazının asıl konusu, mezuniyet dertleri değil, mezun olmadan önceki son çıkışta yapmak istediğim şeyler, peki bunlar neler ? İlk basamakta, gönüllü olarak bir projede yer almak var. Biliyorum, bunun için fazlasıyla geç kaldım ama önemli olan bir yerden başlamak değil mi zaten, başlıyorum işte. İnternet bazı açılardan büyük nimet ve bu konuda da açıkçası internetten faydalandım ben de. Bir de bu faal bir arkadaşınız varsa, hemen bir şeyler bulmanız olası. Herkes kendine göre bir etkinlik bulabilir bu güruhta. Dikkatimi çeken, etkinliklerin birçoğunun çocuklara yönelik olması. Çocuklarla vakit geçirmekten hoşlanıyorsanız güzel bir seçenek olabilir, gençlere fırsat sağlayan ya da toplumun geneline yönelik sosyal sorumluluk projeleri mevcut. Detaylı bir araştırma yapılıp kişiye uygun bir etkinlik bulunabilir. Ben de öyle yaptım ve birkaç yere başvuruda bulundum. Aşağıya linklerini bırakacağım, siz de bakabilirsiniz.

İkinci basamakta ise, okulda daha çok vakit geçirmek var. Vakit geçirmekten kasıt, boş boş oturmak değil tabii kaliteli bir şeyler yapmak. Gerekirse boş da oturulabilir ancak gitmeden önce okulun imkanlarından -bunun için de bir keşif gerekiyor- yararlanmak istiyorum. Arayan bulur diye düşünüyorum, zor olmasa gerek.

Başka basamaklar da var aklımda, kişisel gelişimim adına iyi olacağını düşündüğüm birtakım aktiviteler yine. Sadece mezun olmadan önce değil, sonrasında da kendime bu gibi meşgaleler bulmayı düşünüyorum. Ev - iş/okul - ev şeklinde geçen günlerim olsun istiyorum. Bunların hepsi, yıllar sonra 'keşke' dememek için. Umarım bir işe yarar ve isteklerime yakınlaşırım biraz.

Linkler paylaşacağım demiştim, işte buradalar :
1) www.amnesty.org.tr - Uluslararası Öf Örgütü
2) aiesec.org.tr
3) getem.boun.edu.tr - Görme Engellilere Sesli Kitap
4)http://www.kadikoytiyatrolari.com/benim-komsum-tiyatro/ - Bu da Kadıköy'de oturanlar için 

26 Aralık 2016 Pazartesi

2016'da Ne Yaşadım ?

Yeni yılın gelmesiyle beraber bir blogum olduğu aklıma geldi ve sahalara geri döndüm. Bu post özeleştiri üzerine olacak, şimdiden uyarayım kan ve gözyaşı içerir. 

Yeni yılın ilk günlerinde mutlu sayılırdım. Geçmiş zamanlarda olmasını istediğim bir şey kendiliğinden ayağıma kadar gelmiş sonuçta, neden mutlu olmayayım ? Günler tatlı tatlı geçiyordu ki gelen şey gitti birden. Açıkçası, emek verilmeden elde edilen her şeyde olduğu gibi kaybettim diye üzülmedim. Hatta hiç etkilemedi diyebilirim.

Güzel günlerin yaşandığı sırada bir aile büyüğümüzü kaybettik. Kendimizi kötü sona hazırlamıştık, olabildiği kadar ama yine de umudunu yitirmemek istiyor insan. Biz de yitirmemiştik ama kötü son geldi maalesef. Kışın bir akrabalarla bir toplantı olmadığı sürece görüşmediğimiz için çok anlamamıştım ancak yazın evinin önünden her geçtiğimde, her an balkona çıkacakmış gibi geliyordu. Ama artık o kapı kapandı ve bir daha onun tarafından açılamayacak..

Üniversite hayatımın sonlarına yaklaşırken, tamamen tesadüf eseri gördüğüm bir etkinliğe (Hukuk Forumu) başvurdum ve kabul edildim. Harvard'a kabul edilmişim gibi oldu biraz ama monotonluktan ölen hayatıma bir Harvard etkisi yarattı diyebilirim. Hayatımın en güzel 3 gününü geçirdim. Bu yolculukta tek başımaydım ama döndüğümde güzel anılar ve yeni arkadaşlıklar vardı. Hayatımda yeni bir basamak atlamış gibiydim, adeta bir ufuk genişlemesi Kıssadan hisse, bazen cesareti toplayıp gerekirse tek başına yola çıkmak lazım, süper iyi geliyor.

Etkinliğin etkisiyle kendimi mükemmel hissettiğim bir zaman dilimindeydim ki giden geri geldi. Bu sefer yine aynı umursamazlıkla devam edecektim ama zaman geçtikçe öyle olmadığını farkettim. Ruh halim değişmeye başlamıştı ufaktan, yaşanan her an için duygusal tepkimi ortaya koyuyordum. Böyle anlatınca aşk gibi oldu ancak durum öyle değil tabii. Bu zamana kadar her anını kontrol eden birinin belirsizliğe düşündüğü andaki saçmalama hali. Evet, tam da bu, ne eksik ne fazla.

Sonunda bu belirsizlik haline son verdim, zira bana zarar vermesine çok çok az kalmıştı. Özgürleştiğimi hissettim, zaten en sevdiğim mevsim yaz da gelmişti ve benden iyisi yoktu.

Yazın benim için 21 yıllık mazisi olan, ailem içinse 26 yıllık mazisi olan yazlığımızı sattık. Eşyalara fazlasıyla anlam yükleyen biri olduğum için evi toplarken de nakliye aracı kapının önünde durduğunda da hüzünlendim. Hele evin boş halini görmek, orada yaşanan güzel anılara veda etmek gibiydi. Daha iyisine gittiğimizi biliyordum ama yine de kolay olmadı. Seneye oraya nasıl gideceğim ya da gider miyim, inanın ben bile bilmiyorum.

Annemle ilgili de bir sağlık sorunu yaşadık. Bir hafta- 10 gün boyunca hastanede kaldık. İstanbul'a annemin hastalığına bir açıklama bulmak endişesiyle tek başıma döndüm. Buraya geldiğim günü, beni havaalanından alan, evinin kapısını açan, yatacak yer veren arkadaşlarımı unutmam mümkün değil. Çünkü nasıl geldiğimi bilmediğim için evin anahtarına da sahip değildim, bildiğiniz sokakta kalmıştım ama ne şanslıyım ki zamanında doğru insanlara yatırım yapmışım ve o güzel insanlar iyi ki varlar.

Bir aya yakın bir süre 'evde tek başına' modunda yaşadım. İtiraf etmek gerekirse, güzeldi ve sonlara doğru fazlasıyla olgunlaştığımı hissetmiştim. İlk defa yaşadığım bir deneyimdi ve bunu yaşamak için ne kadar geç kaldığımı farkettim. Asıl üniversite hayatını yaşayanlar aile yanında olmayanlardır, net.

Üniversite hayatı derken, son yılıma girmiş bulunmaktayım ve hala 'uzatsam ne güzel olurdu' diye düşünüyorum. Ailemin tepki vermeyeceğini bilsem bursumu sonuna kadar kullanırdım ama kazın ayağı öyle olmuyor maalesef. Zaten hazırlık da okuyamadım ve yapacaklarımı bitiremeden mezun olacağım. 90 yaşındaki insanların hayata doyamaması gibi ben de doyamadan mezun oluyorum, bakın bu dramdır.

Ülkemizde yaşanan, anlamsızca bulduğum terör olaylarından da bahsetmemek olmaz. Tam anlamıyla gereksiz yere yiten canlar, sönen yaşamlar oluyor, olmakta. Kimin kiminle, neden savaştığı belli değil. Sorsak eli silah tutanlar da, canlı bomba olarak katliama yol açanlar da bilmezler eminim ancak bir şekilde beyinler yıkanıyor ve sonuçta kayıplarına ağlayan yine bizler oluyoruz. İşin acı kısmı, televizyonda gördüğümüz o 'sayı'lardan birinin bizim ya da sevdiklerimizin ya da masum insanların olmayacağının garantisi de yok maalesef.

Son olarak da, bu sene kaybettiğimiz iki ünlü ismi anmadan geçemeyeceğim. İkisi de son zamanlarda oldu, Leonard Cohen ve bugün kaybettiğimiz George Michael. Tanrı, güzel insanları yanına alıyor ne acı.

6 Aralık 2016 Salı

Telefon Detoksuna Var Mısınız ?

Geçen hafta ders çıkışı telefonum elimden düştü, başta bir şey yok sandım ancak kendisine daha doğrusu ekranına veda etmişiz maalesef. Yaptırmak için iki günlük bir süre beklemem gerekiyordu, peki telefonla yatıp kalkan biri olarak bu 2 günde nasıl yaşadım ?!

Telefonsuz da yaşanıyormuş arkadaşlar, öncelikle onu söyleyeyim. O iki günde sürekli bir şey yapmayı unutmuşum hissi vardı. Salt sosyal medya kullanamama durumundan bahsetmiyorum. Saate bakmak için bile telefonu kullanıyormuşum meğerse. Derste sıkıldığım her anda telefona gidiyormuş elim. Sabah uyanmak için bile onu kullanıyormuşum. Trafikte sıkılmamak için müzik dinlerken de yine yanımda o varmış. Özetle sevgilimden ayrılsam bu kadar buruk hissetmezdim sanırım. Bağımlılık yapıyor  diyorlar ya doğru, tecrübeyle sabit.

Buruk  ve 'iyi de ben şimdi ne yapacağım ?' sorusuyla geçen ilk anlardan sonra buna bir çözüm bulmalıyım, dedim. Öncellikle, laptopla teselli buldum, sosyal medya hesaplarımı kontrol ettim. Bazıları yok maalesef ve bu durum üzmedi değil. Bildirim amaçlı bir tweet attım, sanmıyorum ama ulaşmak isteyip de ulaşamayan olursa diye. Bir süre sonra -alışık olmadığımdan sanırım- laptoptan olan biteni kontrol etmek sıkıcı geldi ve kapattım hemen. Bu sürede sosyal medyadan uzak durma kararı aldım. Gündemden de uzak durmuş oldum ve net bir şekilde söyleyebilirim ki CAHİLLİK MUTLULUK ! Huzura erdim resmen, televizyon da izlemiyorum mis gibi oldu. Tavsiye ediyorum, iki günlük bile olsa sosyal medya detoksuna girin, bir deneyin. Bildirim geliyor diye tüm işlerimi kesik kesik yapıyormuşum, bu zorunlu detoks sayesinde işlerimin daha çabuk bittiğini gördüm. 

Özetle, bağımlılık haline getirdiğimiz maddi şeylerin aslında bir bağımlılık olmadığını farkettim. Hatta onlarsız daha da mutlu olabilme ihtimalimiz var. Bu ihtimali göz önünde bulundurup ara ara bu detoksa gireceğim sanırım. Huzur garantili, deneyin denettirin efendim.