8 Şubat 2016 Pazartesi

Oscar Maratonu 2

Oscar maratonunun ikinci perdesine hazır mıyız ? Yine iki filmle karşınızdayım : Bridge of Spies ve Brooklyn. Her izlediğim filmde favorim değişiyor, en sonunda da favorimi buraya yazarım belki bilemiyorum. Hadi başlayalım.

İlk film Brooklyn. Filmde göç sorunu temelinde bir aşk hikayesi var. Gerek Amerika'da gerekse ülkemizde büyük bir sorun bu. İnsanlar doğdukları yerde mutlu olamıyorlar ve başka yerlere göç ediyorlar. Bunun birçok sebebi ve yolu olabilmekle birlikte genel sebep ekonomik. Başrolümüz İrlanda'dan Amerika'ya Brooklyn'e çalışmak için gidiyor. Burada meşhur Amerikan Rüyası klişesiyle karşılaşıyoruz, tabi bunda 50'li yıllar olmasının da etkisi olabilir ama hala devam ediyor bu klişe malum. Bu rüya bir yere kadar gerçek oluyor da aslında. İyi bir yerde işi oluyor, istediği eğitimi alabiliyor, aşkı buluyor hatta ülkesine dönünce kendisine eskisi gibi davranmıyorlar. Tabi, evinden ailesinden uzakta olduğu için çok zorluk çektiği zamanlar da oluyor, kızın hakkını yemeyelim şimdi. Gurbette olduğu için gelen mektubu defalarca okumalar ve okudukça ağlamalar..

 Göç sorunun işlenmesi bakımından iyi bir filmdi ancak konunun eksik işlendiğini düşünüyorum. Oyunculuklar başarılı ancak senaryo eksik kalmış. Normal şartlar altında vizyonda denk gelsem, para verip izleyeceğim bir film olmazdı. O yüzden benim sıralamamda sonlarda yer alacak gibi gözüküyor, tabi Akademi ne der bilemiyorum. Son olarak da şunu söyleyeyim, dönem itibariyle kıyafetler konusunda başarılı buldum, dönemin kıyafetlerini genel olarak beğendiğimden de olabilir tabi.

İkinci filmimiz de Bridge of Spies. Açıkçası Steven Spielberg deyince, Tom Hanks deyince ve 'insprired by true events' de olunca film daha başında yakaladı beni. İki film dönem olarak birbirine yakın, Soğuk Savaş yılları. Tom Hanks bir avukatı canlandırıyor, filmi sevmemin bir nedeni de bu oldu tabi. Hanks, tabiri caizse laf olsun diye yargılanan bir casusu ipten alıyor. Burada insan hakları, adalet kavramı ve vatandaş kavramları sorgulanıyor.

Filmdeki sevdiğim bir sahneyi aktarmak istiyorum. Avukatla CIA ajanının konuşması hakkında bir sahne bu. Amerika gibi karma yapılı bir ülkenin nasıl ayakta kaldığının kanıtı gibi.

Donovan - Ben İrlandalıyım, siz Almansınız. Ama ikimizi de Amerikalı yapan şey nedir ? Kurallar kitabı. Buna Anayasa diyoruz ve kurallarını da kabul ediyoruz. Bizi Amerikalı yapan şey de bu. Hatta tek şey bu.

Basit bir söz gibi gözükebilir ancak alt metninin o kadar da basit olmadığını düşünüyorum. Filmde casusun elektrikli sandalyeden kurtulma nedeni ise takas amaçlı kullanılabilme ihtimali ki bu da filmin isminden de tahmin edebileceğiniz üzere bir köprüde sabaha karşı gerçekleştiriliyor. Takasın diğer tarafında casus uçağını kullanan bir pilot ve bir öğrenci var. Bunların olayı da uzun uzun anlatmak isterdim ancak yazacak o kadar çok şey var ki toparlamak zor olabilir.

Özetle, film Brooklyn, Moskova derken Berlin'e meşhur Berlin Duvarı'na kadar uzuyor ve savaş ve onun etkileri başlığı altında birçok alt metne sahip olan bir film çıkıyor karşımıza. Vizyona 27 Kasım'da girmiş ancak dikkatimden kaçmış. İzleyenler bir daha izlesin, izlemeyenler de mutlaka izlesin diyorum. Temiz bir zihinle izleyin zira üzerine konuşulacak çok şey var. Brooklyn ise pazar akşama doğru kafa boşaltmak amaçlı izlenebilecek bir film bence. Peki, Spotlight mı Bridge of Spies mı, diye soracak olursanız da sanırım Bridge of Spies. Tabi bu fikir Akademi'den bağımsız, sonucu hep beraber sabahlayıp göreceğiz.

İyi Seyirler !!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder