18 Eylül 2018 Salı

Her Şeyin Nedeni Sen Değilsin, Kötü Hissetme

Başlangıçta "Senden, Benden, Bizden" demiştik değil mi, işte ben de hepimizin hayatında sıkça yaşadığı bir konuyu işleyelim dedim. Çoğumuz, yaşanılan herhangi bir olumsuzlukta neden olarak davranışlarımızı sorguluyor sonra da sorumluluğu üzerimize alıyoruz ve neticede kendimizi kötü hissediyoruz, iyi ama neden ? 

Mesela iş hayatında, çalışma arkadaşınızla iş hakkında konuşuyorsunuz, anlamadığınız bir konu var ve karşınızdaki kişiye soru sorma ihtiyacı duydunuz. Sorunuza cevap olarak çalışma arkadaşınız hiç beklemediğiniz bir reaksiyon verdi ve sizi tersledi. 

Bu tarz bir mizahsende genellikle insanlar yaşanılan olumsuzluğu anlamlandırmaya çalışır ve sorunun kaynağı olarak kendini görür. "Ben yanlış bir şey sordum herhalde" der kendi kendine. Şimdi temelde iki neden olabileceğini düşünerek olayı tekrar ele alalım. 

1- Gerçekten fazlasıyla basit, o işi yapan herkesin bilmesi gereken bir şey sordunuz ya da o soruyu defalarca sordunuz ve karşınızdaki kişi sorularınızdan yıldı yahut gerçek bir aptal olduğunuzu düşünüyor. 

2- Karşınızdaki kişi için o gün yalnızca kötü bir gün, iş yaşamı dışındaki hayatında birtakım sorunlar var, istemeden size yansıtmış ve yaşadığı sorunu size yansıttığının farkında bile değil. 

Eğer ilk durum geçerli ise, kendinizi, işe olan odağınızı ve motivasyonunuzu birkaç saniye gözden geçirin ve hayatınıza işinize devam edin.

Şayet ikinci durum söz konusu ise, kendinizi sebepsiz yere kötü hissetmiş olacak ve belki de güzel geçecek bir gününüzü mahvetmiş olacaksınız, dolayısıyla yine hayatınıza ve işinize devam edin. 

Zira insan olarak bazen duygularımızı yönlendiremiyor, sinirimizi nereye yönelteceğimizi bilemiyoruz. Dolayısıyla yaşanılan her olumsuzluğu kişisel olarak algılamak yerine başka sebepleri de olabileceğini düşünün ve boş yere hayatımızı zehretmeyelim. Ne demiştik, Her Şeyin Sebebi Sen Değilsin, Kötü Hissetme ! 

12 Eylül 2018 Çarşamba

YouTube Batağı

Uzun uzun zaman sonra kürkçü dükkanıma yani buraya dönüyorum, niyetim bu sefer temelli dönüş ama bakalım nereye kadar gidecek :) Evet, bu yazının konusu YouTube batağı ! Peki, YouTube Batağı nedir, nasıl ve neden bu batağa düşülür, tüm bu soruları naçizane üslubumla anlatmaya çalışacağım, hazırsanız başlıyoruz. 

Önceki yazımda belirttiğim üzere, geçen sene Temmuz ayında, 1 yıl sürecek olan avukatlık yasal stajımı başlattım, bu süre zarfında stajımı bitirdim ve ne yazık ki an itibariyle evrak işlerinin uzun sürmesi neticesinde hala avukat olabilmiş değilim. Cümle güzel başladı diye mutlu son geliyor sandınız değil mi ? Acı gerçekler vol.7356917: hayatta çoğu şey öngördüğünüz gibi gerçekleşmez.

Belki bu formalitelere ve gereksiz uzunluklarına başka bir yazıda değinebiliriz ancak şimdilik; uzaya çıkmış bir astronot gibi boşlukta süzülmekte olduğum gerçeğine odaklanalım. Boşlukta olan herkes gibi benim de bir şeylere sarmam gerekti ve ben de yazının başlığından anlayacağınız üzere YouTube'a sardım ama ne sarma. Şöyle ki; hayatımda doğru düzgün makyaj yapmayan ben, güne makyaj ve kozmetik alışverişi videolarıyla başlıyor ve işime yaramayacak konulara ilişkin videolarla günümü bitiriyorum. Arada güzel içeriklere de denk geliyorum tabii, tüm YouTuberları zan altında bırakmayalım şimdi. 

Bu şekilde geçen bir iki günün sonunda kendimi sorgulamaya başladım, niye böyle oluyor diye. Tamam, akıllı telefonlar elimiz ayağımız ve sosyal medya da ayaklı gazetemiz, en hızlı iletişim kaynağımız ama bu kadarı biraz fazla gelmeye başladı. Zira tüm günümü bu videolarla geçirmek yerine, pekala kitap okuyabilir, bir türlü yazmaya başlayamadığım makalem için kaynak araştırması yapabilirim; ancak olmuyor. Buradan anneme seslenmek istiyorum, anne ben YouTubekolik oldum. 

Şaka bir yana kendimi bir süre sorguladıktan sonra (yani bir iki dakika) şu cevabı buldum; bu videoları izlerken çoğunlukla yalnız oluyorum ve -konu ilgimi çeksin çekmesin- görüntü akıp giderken o an için yalnız olduğum ve aktif olarak bir şey yapmadığım hissini ortadan kaldırıyor. Ve bu sanal dünya -sosyal medya, adına ne derseniz- garip bir şekilde iyi hissettiriyor. Zira benim yerime içerik üretip önüme sunan sonsuz bir döngüye sahip bir yapı bu. İşte YouTube, tam da bu sonsuz döngüsü ve insanın (burada kastettiğim salt izleyici kitle) üretkenliğini tüketen yapısı nedeniyle "batak" niteliği taşıyor kanaatimce.

Şimdi bana pekala diyebilirsiniz ki; peki ne yapalım, ne istiyorsun bizden ? Muhtemel cevabım şu; YouTube veya diğer sosyal mecralar bizim canımız cananımız, tabii ki kullanmaya devam edelim ama belki biraz daha kontrollü, salt tüketim amacı gözetmeksizin ve en önemlisi üretkenliğimizi yitirmeden. Aksi halde, Dan Brown'ın Başlangıç kitabında bahsettiği Edmond Kirsch isimli fütüristin "yakın gelecekte teknolojinin insan türünü yutmasına dair öngörüsünün gerçekleşmesi hem de oldukça yakın bir zamanda gerçekleşmesi yani işten bile değil.